Geri

HI-FI Tekniği

İngilizce High-Fidelity (Yüksek Sadakat) kelimelerinin kısaltması olan HI-FI, hatalı kullanımı nedeniyle, günümüzde gerçek anlamını yitirmektedir. Alman DIN 45500 standardına göre saptanan standard değerler ile HI-FI, insan kulağına gerçeğine en yakın biçimde ses ve müziğin ulaştırılması amacına yönelikdir. Öte yandan %0,01 Harmonik Distorsiyon ve 500kHz'e kadar çıkan üst frekans sınırı gibi teknik başarıların uygulanmasıyla da gereksiz bir şekilde abartılmaktadır. Halbuki, insan kulağı %1'lik Harmonik Distorsiyonu ve 16kHz'den yukarı sesleri algılayamadığından, yukarıda belirtilen özellikler tümüyle özenti ve lüksten öte bir anlam taşımamaktadır.

Amerikan standartları, elektronik cihaz yapımcılarının isteklerine uygun olarak düzenlendiklerinden, yapımcıların isteklerinden çok kullanıcılara önem veren Alman DIN standartları HI-FI kavramının kötüye kullanılmasına bir engel oluşturmaktadır. Bunlara rağmen, standartlar ile, günümüz teknolojisi sayesinde ulaşılan yüksek kalite arasında oldukça büyük farklılıklar vardır ve yapımcıların ortaya attıkları bu ileri düzeydeki teknik özellikler tüketimi körüklemek amacıyla kötüye kullanılmaktadır.

Örneğin, DIN standartlarına göre bir mikrofon 250Hz-8kHz band aralığında < %1, bir amplifikatör (kuvvetlendirici) 40Hz-12,5kHz aralığında <%1 ve bir hoparlör 250Hz-1 kHz aralığında %3 ile 2kHz'den yukarıda %1 Harmonik Distorsiyon içere bileceği belirtilmiştir. Buna göre %0,01'lik bir Harmonik Distorsiyonun ne derece lüks olduğu görülmektedir.

Amplifikatörün, HI-FI bir sistemin kalbi olarak kabul edilmesi doğaldır. Ancak bu sistemin çalıştırdığı hoparlörler, eğer %10'luk bir Harmonik Distorsiyon oluşturuyorsa, amplifikatörün kendi harmonik distorsiyonunun %1 hatta %0,01 kadar olması tümüyle anlamsız kalır. Teyp, pikap, hoparlörler ve insan kulağı 12 ya da l6kHz'de ümitsiz çabalar göstermeye başlamışken, amplifikatörün frekans karakteristiğinin 100kHz'e kadar düzgün olmasının ne anlamı kalır ? Ayrıca, bu derece geniş bir frekans bandı, yüksek frekanslı osilasyonlara da neden olabileceğinden, anlamsızlığının yanı sıra olumsuzluğu da söz konusudur.

Hatta, bu tür birçok amplifikatör radyo yayınlarını da alabildiğinden, sevimsiz sonuçlara da neden olabilmektedir. Bu durumu önlemek için, yüksek frekansları yok edecek şekilde kondansatörler devreye eklenecektir. Öte yandan, 20kHz'lik bir kare dalganın, şekli bozulmadan iletilmesi için, amplifikatörün geniş bir frekans aralığına sahip olması fikri çok yaygındır. Osiloskopla yapılan böyle bir gösteri çok etkileyicidir ve amplifikatörün kalitesinden şüphe edilemez. Ama ne yazık ki hoparlörler kare dalgayı sinüse çevirirler. Ayrıca eğer hoparlör kare dalgayı verebilseydi bile insan kulağı yalnızca bunun ana tonunu yani 20kHz'lik sinüs dalgasını algılayabilirdi.

Sıçrama etkisi ya da sıçrama karakteristiğinin (Transient-Responce) düzgün olması için, 100 kHz'lik bir band genişliğinin gerekli olduğu söylenir. Transient-Responce bir işaretin tepe noktasının izlenmesi için geçen süredir. Fakat hoparlör(erin tümü, bir tepe noktasından diğer tepe noktasına geçebilmek için en kötü amplifikatörden daha uzun bir süreye gerek gösterirler.

Amplifikatörlerin frekans karakteristiğini 30Hz'in altında doğrusal (linear) tutma çabası da çok gereksiz bir uğraşıdır. Çünkü hoparlörden, bu kadar alçak frekanstı bir sesi, kulakta yeterli bir etki uyandırabilecek şekilde elde etmek, maliyeti frekans düşmesinin karesi ile doğru orantılı alarak yükselttiğinden, fiyatı hemen hemen ödenemeyecek kadar büyük bir iştir.

Frekans alt sınırını 30Hz'den 25Hz'e indirmenin maliyeti, bir amplifikatör için yalnızca gerekli büyüklükte bir çıkış kondansatörünün fiyatına eşit olmasına rağmen, aynı sonucu hoparlörde de elde etmek, küçük bir servet harcamakla gerçek(eştirilebilir.

Ayrıca, böyle düşük tonlu sesleri 50m3 hacimli bir oturma odasında elde etmek için boşuna uğraşmamanızı da öneririz. Örneğin, bir piyanonun alt oktavlarını gerçeğe yakın olarak dinlemek için, 60Hz'lik bir frekans alt sınırının çok yetersiz olduğunu kabul ediyoruz ama, küçük bir odada piyanonun kendi orijinal sesleri bile gereği gibi çıkmaz. Elektronikçilerin pek bilmediği bazı akustik kurallar vardır. Elektronikçilerin müthiş başarılar diye sundukları karakteristikleri, akustikten anlayanlar, yalnızca acımsar bir küçümseme ile karşılarlar.

Hoparlörlerden çıkan seslerle, odada oluşan duran dalgalar, en düşük değerli frekansların, duvar yakınlarında en kuvvetli olarak oluşmasına neden olurlar. Bir hoparlörü, odanın bir köşesine koyar ve siz de odanın diğer köşesinde dinlerseniz 6dB kadar bir kazanç elde edersiniz.

 

 

Kaynak : Hatırlayamıyorum, epey zaman geçti. Ama Web den derledim